SON KIŞIM...SON SUSUŞUM...!
Öksüz bir kışa bürünürken ruhum
Üşüyen iliklerime hasret doldurdu yokluğun
Gökyüzü çekti bütün renklerini içine
Yoksa sensizlikten mi görünmez oldu renkler?
Oysa ben hiç gidemedim kapından
Gitmiş gibi, unutmuş gibi, yaşadıysam da bütün kışları
Çoğu vakit anamadı bu mücrim dudaklar senin adını
Çoğu vakit anlamadı sensizlikle tutuşan ruhumun feryadını
Dünya elimizin altında iken
Ellerimiz hiç erişemedi sevdaya
Ellerimizin tersiyle dünyayı atarken arkaya
Geçemedik bir türlü sevdanın önüne, yetişemedik…
Her yağmur tanesi varacağı yere düşüyorken
Düşmek için toprağını aradım yıllarca
Bir sabah yeli olamadım yanağına dokunan
Bir çiğ tanesi olamadım yaprağının üzerinde
Güllere yalvardım kokularına beni de alsınlar diye
Baktığın derin mavileri kıskandım durdum
Yürüdüğün yollarda görmedin gözyaşlarımın izlerini
Oysa sevda yanı başımızdaydı, dillerimse lâl!
Sana feryadım bir susuştan ibaretti
Sessizliğin içine saklamıştım bütün aşkımı
Boş kâğıtlarda yazılıydı sevda sözlerim
Seninse ne duyacak kulağın vardı, ne okuyacak gözlerin…
Susuzluğun kaderine yazılmayan bir damla su idin sen
Hasretleri hasret yapan uzaklığın can dostuydun
Âşıkları âşık eden kalp sızısına yarenlik edip durdum
Hiç anlayamasam da gülüm, senin adını sonsuzluk koydum…
Gözlerim kapalıyken gördüğüm neydi?
Ya kulaklarım sağırken duyduğum?
Sen bir rüya mıydın yoksa? Ne çabuk uyandığım
Ya da rüya ben miydim hayatın ortasına düşüp kaybolduğum…
Sürgünler içinde sürgünlere sürüldüm
Koca bir vadinin ortasında zincirlere vuruldum
Çöller bana ağladı, Mecnun’un duasında ben vardım
Sen bir adım ötede iken, neydi bu uzaklığın?
Sabrın en sevdiği dertli iken,
Şimdi isyanın oyuncağı oldum
Tükendim ben de takvimler gibi
Oysa ümidin en yakın dostuydum…
Nerde kaldı hayaller, nerde kaldı vaatler?
Biz nerde kaldık diyeceğim ama
Sen ve ben olmaktan hiç kurtulamadık
Bu ayrılık duvarından bir türlü atlayamadık…
Hâlâ bitmese de umutlarım
Gitmek zorundayım kaderin götürdüğü ülkeye
Kim bilir bakarsın kader bile bırakıverir ellerimi
Ben de düşenlerden olurum toprağın kalbine…
Sen uyandığında beni bulamaz olursun
Yokluğun hecesine bir harf olurum
Okuduğun kitaplar, yazılan şiirler unutur beni bir gün
O zaman geç kaldığını anlarsın ömrünün son demlerinde…
Bir pişmanlık kuyusunda, sen de yokluğun olursun
Dönmeyenlerin beklendiği sahillerde
Gemilere sorarsın adımı, yazmadığım mektuplarımı okursun
Duaların beni getirmeyince sana, benim gibi ölmek için yalvarırsın…
Bu sana son haykırışım bilmem ne zaman duyarsın
Kıyamete çeyrek kalsa da ben elindeki küçük bir fidanım
Hâla tutabiliyorken ellerin, hâlâ sevebiliyorken kalbin
Aşk denen ülkenin topraklarına gel beraber gidelim…
El-Acîz