Gazi Osman Pasa
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rukiye
Yönetici
Yönetici
Rukiye


Kadın
Mesaj Sayısı : 787
Yaş : 35
İş: : Bilgisayar Teknikeri
Lakabı : Filozof
Tuttuğunuz Takım? : BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA 1446
Ruh Halin? : BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA 1132
Kayıt tarihi : 30/09/07

Kişi sayfası
Başarı Puanı:
BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA Img_left0/0BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA Empty_bar_bleue  (0/0)
Seviye:
BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA Img_left0/0BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA Empty_bar_bleue  (0/0)
Güçlülük:
BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA Img_left0/0BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA Empty_bar_bleue  (0/0)
BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA Empty
MesajKonu: BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA   BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA EmptySalı Şub. 05, 2008 11:09 am

BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA

Yıllardır internette dolaşan, kimi meclislerde sık dile getirilen bir metin var; şiir gibi etkileyici bir metin...
Metnin yazarının kim olduğunu ne ben çözebildim bugüne kadar ne de başkası. Özgün halinin İngilizce olduğu rivayet ediliyor.

"Hz. Peygamber size gelse" başlığı taşıyor bu metin. Görünürde bir merakı dile getiriyor, bir merakı sorguluyor.

Ve şöyle başlıyor...

"Bir gün Peygamber ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne çalsa kapınızı,
Merak ediyorum neler yapacağınızı..."
Bunu okuduğunuz anda, inancı sıkı veya gevşek nasıl biri olursanız olun hafiften sarsılıyorsunuz.
Gerçekten de ne yaparız Peygamber kapımızı çalıverse! Hele O'nu dilinden düşürmeyen ama bir yandan da hayatın harala gürelesi içine "düşen"ler nasıl bir telaşa kapılırlar acaba?

Ancak bu şiirimsi metni yazan aslında neler yapacağımızdan emin. Diyor ki...

"Biliyorum
Böylesine şerefli bir konuğa en güzel odanızı açacağınızı,
Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını,
Ve inandırmaya çalışacağınızı,
Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı;
Fakat söyleyin bana,
Evinize doğru gelirken gördüğünüzde,
O'nu hemen kapıda mı karşılayacaksınız?
Yoksa içeri almadan önce, aceleyle,
Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp
Yerine Kur'an'ı mı koyacaksınız? "

Diyor ki...

"Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız?
Ve bunun yerine ortalığa,
Kitaplığınızın raflarında tozlanmış,
Hadis kitapları mı çıkaracaksınız?
Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz?
Yoksa telaşla ne yapayım diyerek,
Sağa sola mı koşturacaksınız?"

Diyor ki...

"Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla?
Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız,
Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle?
Şimdi söyleyin açık yüreklilikle,
Onun kalmasını ister misiniz sizinle?
Sonsuza dek, hep birlikte...
Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız,
Ziyareti bitip gittiğinde?"

***
Kabul edelim ki çok etkileyici bir sorgulama bu!
İnananların kendilerini hep eksik, hep kusurlu görme (ama alttan alta da kendilerini değil de çağı suçlu çıkarma) eğilimini destekleyici mahiyette bir etkisi var.

Ve adım gibi eminim ki, bu metin şimdi Mevlit Kandili ve Kutlu Doğum Haftası nedeniyle yine internette sık sık karşımıza çıkacak, e-mektup yoluyla ondan ona dolaşacaktır.

Yalnız namazında niyazında olanlara değil, belki daha çok da benim çevremden insanlara; yani az çok bu manevi iklimi soluyan ama kafası hep bulanık kalanlara ulaşacaktır.

O yüzden, belki "senin üzerine vazife değil ki" diyeceksiniz bana ama konuyla ilgili bir iki satır not

düşmek istiyorum şu köşeye...
Çünkü bu gönül çalan, inananları hemen etkileyen metnin ciddi sorunları var.

***

Asrı Saadet, bazılarının uzaktan uzağa sandığının aksine aynı bugün gibi insani ve toplumsal eksikler, kusurlar, hınçlar, nefretler, düşmanlıklar, ayrılıklar, açgözlülükler ve yalan imanların iktidarıyla doluydu.

Merak eden açar kitapları okur, okuyunca da şaşkınlıktan küçük dilini yutar.
O çağı "saadetli" kılan O'nun varlığıydı.
O'nun yaşadığı bir dönemde yaşamak, aynı vakti ve atmosferi solumaktı saadet...

"Peygamber ziyaretimize gelse ne yapardık?" diye dövünmeye kalkışmadan önce bunu bilmek gerekir. O, içerisinde hangi rüzgarlar esiyor olursa olsun, ziyaretinin değerini bilen her evin değerini vermişti!

O'nu yakından tanıyanların deyişiyle "umanı umutsuzluğa düşürmeyen, güleryüzlü, yumuşak huylu,

asla bağırıp çağırmayan" Peygamber'in ziyaret ettiği bir eve "bakalım içeride ne kusurlar ne sapkınlıklar göreceğim" fikri ve duygusuyla gireceğini hayal etmek ve ettirmek yanlıştır.

Ziyaret edilenler açısından da asıl olan O'na gönüllerini açmalarıdır.
Yoksa yalancıktan çeki düzen
verilmiş evlerini değil...
Korkuya, telaşa ne gerek var?
Huysuzluğa, karamsarlığa ne gerek var?
Gelen Peygamber...

***

"Bir an önce gitmesini isteme" konusuna gelince...
Kimsenin bu konuda başkası yerine konuşma, bu soruyu siyasal-toplumsal bir sorgulama haline getirme hakkı yok.
Çünkü...
Gelen "sevgili"yse eğer, kim gitmesini ister?

Haşmet BABAOĞLU
BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA

Yıllardır internette dolaşan, kimi meclislerde sık dile getirilen bir metin var; şiir gibi etkileyici bir metin...
Metnin yazarının kim olduğunu ne ben çözebildim bugüne kadar ne de başkası. Özgün halinin İngilizce olduğu rivayet ediliyor.

"Hz. Peygamber size gelse" başlığı taşıyor bu metin. Görünürde bir merakı dile getiriyor, bir merakı sorguluyor.

Ve şöyle başlıyor...

"Bir gün Peygamber ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne çalsa kapınızı,
Merak ediyorum neler yapacağınızı..."
Bunu okuduğunuz anda, inancı sıkı veya gevşek nasıl biri olursanız olun hafiften sarsılıyorsunuz.
Gerçekten de ne yaparız Peygamber kapımızı çalıverse! Hele O'nu dilinden düşürmeyen ama bir yandan da hayatın harala gürelesi içine "düşen"ler nasıl bir telaşa kapılırlar acaba?

Ancak bu şiirimsi metni yazan aslında neler yapacağımızdan emin. Diyor ki...

"Biliyorum
Böylesine şerefli bir konuğa en güzel odanızı açacağınızı,
Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını,
Ve inandırmaya çalışacağınızı,
Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı;
Fakat söyleyin bana,
Evinize doğru gelirken gördüğünüzde,
O'nu hemen kapıda mı karşılayacaksınız?
Yoksa içeri almadan önce, aceleyle,
Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp
Yerine Kur'an'ı mı koyacaksınız? "

Diyor ki...

"Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız?
Ve bunun yerine ortalığa,
Kitaplığınızın raflarında tozlanmış,
Hadis kitapları mı çıkaracaksınız?
Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz?
Yoksa telaşla ne yapayım diyerek,
Sağa sola mı koşturacaksınız?"

Diyor ki...

"Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla?
Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız,
Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle?
Şimdi söyleyin açık yüreklilikle,
Onun kalmasını ister misiniz sizinle?
Sonsuza dek, hep birlikte...
Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız,
Ziyareti bitip gittiğinde?"

***
Kabul edelim ki çok etkileyici bir sorgulama bu!
İnananların kendilerini hep eksik, hep kusurlu görme (ama alttan alta da kendilerini değil de çağı suçlu çıkarma) eğilimini destekleyici mahiyette bir etkisi var.

Ve adım gibi eminim ki, bu metin şimdi Mevlit Kandili ve Kutlu Doğum Haftası nedeniyle yine internette sık sık karşımıza çıkacak, e-mektup yoluyla ondan ona dolaşacaktır.

Yalnız namazında niyazında olanlara değil, belki daha çok da benim çevremden insanlara; yani az çok bu manevi iklimi soluyan ama kafası hep bulanık kalanlara ulaşacaktır.

O yüzden, belki "senin üzerine vazife değil ki" diyeceksiniz bana ama konuyla ilgili bir iki satır not

düşmek istiyorum şu köşeye...
Çünkü bu gönül çalan, inananları hemen etkileyen metnin ciddi sorunları var.

***

Asrı Saadet, bazılarının uzaktan uzağa sandığının aksine aynı bugün gibi insani ve toplumsal eksikler, kusurlar, hınçlar, nefretler, düşmanlıklar, ayrılıklar, açgözlülükler ve yalan imanların iktidarıyla doluydu.

Merak eden açar kitapları okur, okuyunca da şaşkınlıktan küçük dilini yutar.
O çağı "saadetli" kılan O'nun varlığıydı.
O'nun yaşadığı bir dönemde yaşamak, aynı vakti ve atmosferi solumaktı saadet...

"Peygamber ziyaretimize gelse ne yapardık?" diye dövünmeye kalkışmadan önce bunu bilmek gerekir. O, içerisinde hangi rüzgarlar esiyor olursa olsun, ziyaretinin değerini bilen her evin değerini vermişti!

O'nu yakından tanıyanların deyişiyle "umanı umutsuzluğa düşürmeyen, güleryüzlü, yumuşak huylu,

asla bağırıp çağırmayan" Peygamber'in ziyaret ettiği bir eve "bakalım içeride ne kusurlar ne sapkınlıklar göreceğim" fikri ve duygusuyla gireceğini hayal etmek ve ettirmek yanlıştır.

Ziyaret edilenler açısından da asıl olan O'na gönüllerini açmalarıdır.
Yoksa yalancıktan çeki düzen
verilmiş evlerini değil...
Korkuya, telaşa ne gerek var?
Huysuzluğa, karamsarlığa ne gerek var?
Gelen Peygamber...

***

"Bir an önce gitmesini isteme" konusuna gelince...
Kimsenin bu konuda başkası yerine konuşma, bu soruyu siyasal-toplumsal bir sorgulama haline getirme hakkı yok.
Çünkü...
Gelen "sevgili"yse eğer, kim gitmesini ister?

Haşmet BABAOĞLU
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
BİR GÜN PEYGAMBERİMİZ KAPINIZI ÇALSA
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gazi Osman Pasa :: Dinimiz İslam ve İnsan :: Dini Bölüm-
Buraya geçin: